İlk oyundaki olaylardan 18 ay sonra başlıyor Arkham City. Arkham Asylum’un başındaki Quincy Jones, Joker’in isyanının bastırılmasında başarı payesinin tamamını kendi üstüne alır ve bu “başarısından” ötürü seçimlerde Gotham City’ye vali seçilir. Seçimden sonra bir daha bu tür bir vakanın yaşanmaması için yeni projesini açıklar: Gotham City’nin en batak bölgesini devasa duvarlarla kapatıp Arkham Asylum’daki tüm süper kötüleri ve Blackgate Prison’daki tüm manyakları burada kendi hallerine bırakmak. Bu hapishanede denetim Tyger adlı özel bir askeri güç tarafından yapılacak ve mahkumlara dönem dönem ihtiyaçları havadan atılacaktır. Bu yeni süper hapishanenin ismi Arkham City’dir.
Dünyanın en kötü fikri gibi geliyor değil mi? SARS, AIDS, kuş ve domuz gribi virüslerini bir kaba boca edip iyice çalkalarsanız sonuç tüm insanlığı yok edecek bir hastalığın çıkmasından başka bir şey olamaz. Joker, Two Face, Penguin ve daha nicelerini Gotham’ın göbeğindeki Arkham City’ye yüzlerce manyakla ve tek suçu yöneticilerin fikirlerine karşı gelmek olan masum politik tutuklularla birlikte atmak da aynı hesap değil midir?
[editor:Ama Hugo Strange’in hesabı aslında başkadır.]
Oyunumuz, Arkham City projesinin insan haklarına aykırı olduğunu savunanların haklı gösterisiyle başlıyor. Göstericilere destek vermek için gelen Bruce Wayne, yaka paça yakalanıp Arkham City’nin yöneticisi Doktor Strange’in karşısına getiriliyor ve Strange bombayı patlatıyor: "Senin Batman olduğunu biliyorum." Eğer Arkham City’den kaçmaya çalışırsa Bruce’un gizli kimliğini açıklamakla tehdit eden Strange, kelepçeli bir şekilde Arkham City’deki manyakların ortasına atıveriyor Bruce Wayne’i.
Oyunun ana hikâyesinin altında önemli bir mesaj da var aslında. Hugo Strange kendisine karşı çıkan herkesi süper kötüler ve yüzlerce caniyle birlikte aynı yere atmaya başlar. İçerde “Politik suçlu” olarak göreceğiniz bu zavallılar bir yandan açlık ve soğukla, ama çoğunlukla Joker, Penguen ve Two Face’in çetelelerinin arasındaki savaşta hayatta kalmakla uğraşmaktalar. Şehrin semalarında süzülürken insanın canını yakan imdat çığlıkları duyarsanız, bunlardan birisinin başının dertte olduğunu anlayabilirsiniz.
Batman boş durur mu?
Batman’e başladıktan çok değil, bir iki saat sonra ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Rocksteady öyle geniş, öyle serbest bir dünya yapmış ki dakika başı bir görev, bir kavga, bir bulmaca çıkıyor karşınıza. Kendinizi sıkıştırılmış bir Oblivion oynuyor gibi hissediyorsunuz, ama tam olarak bir süper kahraman dünyasında.
Batman’in dünyasında görevler sadece yataya değil, bol miktarda dikey alanlara da yayılmış olduğundan kafanız şimşir oluyor. Gerçi Arkham City’ye tam olarak bir “serbest dünya oyunu” demek yanlış olur. Arkham Asylum birbirine kapılarla bağlı açık alanlar ve görevlerin olduğu kapalı mekanlardan oluşurken, Arkham City açık mekan tek ve büyükçe bir şehir ve şehrin tüm katmanlarını iyi kullanan bir araştırma/uçma sistemine sahip. Şehir de aslına bakarsanız öyle devasa falan değil, bir ucundan diğerine çok rahatlıkla üç dakikada falan gidebiliyorsunuz ki bazı görevlerde bunu yapmanız gerekecek.
Tabii şehir hem yekpare, hem enine, hem de boyuna daha büyük olunca, bu mesafeleri keyifle almanız için yeni de bir uçuş sistemi getirilmiş. Oyunun hemen başında kapalı olsa da, artık Batrope attığınızda çift tıklayıp çatı uçlarından kendinizi hızla fırlatıyorsunuz. Ayrıca R2’yle yapabildiğiniz bir dalış hareketi var, bunu yarıda kesip oluşan ivmeyi daha yükseğe çıkmak ve daha uzun süre süzülmek için kullanıyorsunuz. Eğer ki Batman’in şehirde gezişi keyifli olmasaydı, bütün bir oyun kendi ağırlığı altında kalabilirdi – tıpkı Prototype gibi.
Yapılacak bunca şeyin ortasında kafanız allak bullak olabilirdi. Allah’tan oyunun görev takip sistemi ve haritası harika tasarlanmış. Haritada işaretli görevlerden birisini seçtiğinizde, ana ekranda devasa bir Batman işaretiyle gösteriliyor ve buraya kolaylıkla gidebiliyorsunuz.
Dayak kulübü
Batman’in dövüş sistemi ilk oyunda zaten çok keyifliydi, eklenen yeni hareketler ve bir iki yeni düşman çeşidiyle daha da iyi olmuş. Artık çok daha kalabalık saldırıyor düşmanlar ama sistem o kadar iyi ki mükemmel bir dövüşte tek bir yumruk yemeden herkesi indiriyor ve kendinizle övünüyorsunuz. Aynı anda iki, çok seyrek de üç kişi saldırabiliyor artık. Bu durumda ÜÇGEN’e saldıran kişi sayısı kadar basarak hepsini bir anda paketleyebiliyorsunuz. Silahlı, bıçaklı ve elektrikli düşmanlara kalkanlı ve zırhlı olanlar eklenmiş. Bu beş özel düşman çeşidi bir dövüşe dahil olduğu zaman taktiklerinizi biraz değiştirmeniz gerekiyor. Mesela kalkanlılara sadece havadan saldırı işliyor. Zırhlıları ise sersemletip yeni seri yumruk kombosuyla alt etmelisiniz. Envanterinizdeki en etkili yeni dövüş hareketi Beatdown. Bunu yapmak için pelerin savurma hareketiyle düşmanı sersemlettikten sonra, seri olarak KARE tuşuna basmaya başlıyor ve sersemleyen düşmanınızı seri yumruklarla dayak manyağı haline getiriyorsunuz.
Kullanabildiğiniz yeni gadget’larla yapabildiğiniz yeni atraksiyonlar o kadar fazla ki aklınız şaşar. Mesela iki atımlık, düşmanın elindeki silahı bozan bir aletiniz var. İşin güzel yanı, düşman size ateş etmeye çalışana kadar elindeki silahın bozulduğunu fark etmiyor. Bu, özellikle avlanma bölümlerinde çok işe yarıyor. Onun haricinde pozitif ve negatif elektrik yükü atabilen bir silahınız var. Bununla bazı kapıları açıp kapatabiliyor, elektrikle çalışan vinçleri indirip kaldırabiliyorsunuz. Gece görüş dürbünü olan düşmanların alet edevatlarını bozabiliyorsunuz. Grappling Hook’la düşmanların elindeki silahları alabiliyorsunuz. Uzaktan kumandalı Batarang’ı kullanmak ise yeni kontrolleriyle zaten başlı başına bir oyun olmuş. Aleti programlayıp dilediğiniz düşmanın arkasından dolaşarak ensesine isabet etmesini bile sağlayabiliyorsunuz!
İlk oyunda bölge bölge görev yaptığımız için bir nebze rahattık. Az çok belliydi oyunun gidişatı, bir dayak bölümü, bir gizlilik bölümü, bir bulmaca, sonra biraz dayak daha. Arkham City tamamen serbest bir dünya olduğundan hiçbir zaman tam anlamıyla her yeri temizlemiş olmuyorsunuz. Çatılardan çatılara uçarken silahlı üç adamın menziline girerseniz çatır çatır ölüyorsunuz. Bir bölgedeki herkesi dövseniz bile, birkaç saat sonra oradan geçtiğinizde bir başka çetenin ele geçirdiğini görebiliyorsunuz.
Bu arada, oyun biraz zor. Dövüşlerde çok hızlı tepki vermeniz gerekiyor ve etrafta ateşli silahı olan birisi varsa canınıza ot tıkanıyor. Size de tavsiyemiz, oyunu ilk denemenizde Normal’de oynamanızdır.
NPC’ler arasında o kadar çok konuşma var ki, durup böyle dakikalarca dinleyesiniz geliyor. Hiçbir diyalog saçma sapan değil ve oyunun dünyasında önemli gelişmeler oldukça bunları konu alan çok keyifli konuşmalar geçiyor NPC’lerin arasında.
Oyunda yapılacak tüm özel hareket ve kombo varyasyonları için ayrı ayrı tutorial’ları açabiliyorsunuz. Böylece o hareketi yapabileceğiniz anda ekranda bir uyarı çıkıyor ve hızla yapabiliyorsunuz.
İlk oyundan sonra grafik motorunda, karakterlerin modellerinde, animasyonlarda hiçbir gelişme yapılmamış ama çevre detayları abartılmış gerçekten.
Yan görevler
Oyunda en çok zamanı Riddler’ın bulmacalarını çözmeye harcayacaksınız. Bulmacaların çoğu etrafta çeşitli şekillerde gizlenmiş yeşil soru işaretlerini nasıl alacağınızı bulmaya dayalıyken, bir kısmı doğru noktadan doğru açıyla soru işaretlerini taramak, bazıları size o mekana girerken verilen ipuçlarını kullanarak doğru nesne veya sahneyi taramak üzerine kurulu. Toplamda 400 challenge var Riddler’la ilgili, bunlardan belli sayıda yaptığınızda Riddler’ın esas görevleri açılıyor. Bu bulmacaların bazıları çıt diye çözülürken, hem kafanızı hem de elinizdeki tüm aletleri doğru şekilde kullanmanızı gerektiren çok zor olanları da var. Bazılarıyla 15-20 dakika uğraşmanız gerekebiliyor.
Riddler’ın yeteri kadar gizemini çözebilirseniz, kaçırdığı rehineleri kurtarmanız için bir koordinat veriyor size ve birkaç odayı kapsayan daha karmaşık bir bulmacanın içinde buluyorsunuz kendinizi. Bu bulmacalarda rehineler genellikle feci şekillerde ölüyor ve "Game Over" ekranı suratınıza iniyor. Keşke mutlak bir şekilde bu rehineleri kurtarmamız gerekmeseydi, “kurtaramadan yola devam etme” seçeneğimiz olsaydı da oyun sonundaki vicdan azabı hesabına bir kalem daha eklenseydi.
Riddler’ın yan görevlerinin haricinde 10’dan fazla da görev serisi var. Bane için Titan varillerini yok etmek, dünyanın en ünlü sniper’ını durdurmak gibi heyecanlı görevler olsa da, bunlardan bazıları tek adımda bitiyor.
Kedi Kadın
Reklamlarında bas bas bağırılan Catwoman’ın oyuna katkısı maalesef kozmetikten ibaretmiş. Oyuna oynanabilir ikinci bir karakter olarak eklenen Catwoman’ın görevleri hem inanılmaz kısa hem de ana hikâyeyle çok da bir bağı yok. Toplasanız bir saatte Catwoman’ın dört görevini de bitirebilirsiniz. Geriye şehirde sadece Catwoman’ın toplayabildiği kırmızı Riddler soru işaretleri kalıyor, onları almakla da bir süre uğraşabilirsiniz. Ama genel olarak Catwoman es geçilmiş biraz. Yine de onunla adam pataklamak çok keyifli. Batman’in kodu mu oturtan dövüş stiline karşın Catwoman çok daha kadınsı, çok daha zarif hareketlerle hacamat ediyor milleti.
Şimdiye kadar anlattıklarımdan anlaşılacağı üzere oyunda boş tek bir metrekare yok. Her arka sokağın dibinde, her taşın altında, duvarlardaki posterlerde, çatılarda, yerin altında bir giz, bir sır, bir bulmaca, duvarlarda bile hikâyeye katkıda bulunacak irili ufaklı bir şeylere rastlayacaksınız. Oyunlarda etrafı gezdikçe ödüllendirilme konusunda son noktaya ulaşmış Rocksteady.
Hafif can sıkıntıları
Arkham City'deki sıkıntılardan biri, görev için bir binaya girmeniz gerektiğinde o binaya nereden girebileceğinizi bulmak için etrafında dönüp durmak zorunda kalmanız. Her bina birçok katmandan oluştuğu ve duruma göre bazen bacadan, bazen kapıdan, bazen de bulması çok güç bir havalandırma deliğinden girmeniz gerektiği için binanın etrafında 15 dakika dönüp durmanız gerekiyor.
Bir diğer sıkıntı da dedektiflik gerektiren görevlerin çok azaltılmış, olanların da çok düz mantıklı “Kan izlerini takip et, şu işareti tara” cinsinden olması
Oyunun ana görevlerini yaldır yaldır koşarak oynarsanız yaklaşık 10-12 saatte bitecektir işiniz. Ancak bu arada karşınıza çıkan gizli yerleri bulmanızı sağlayacak ekipmanı alamayacak, yeterli tecrübe kazanamayacak ve her biri Batman’in dünyasını zenginleştiren yan görevlerden mahrum kalacaksınız. Oyun bittiğinde ise “daha yapacak çok şey var” diyen Batman, Arkham City’ye geri dönüyor ve oynamaya devam ediyorsunuz.
Ve bu noktada oyunun size bir güzelliği daha oluyor: New Game+. Japon yapımı birçok oyunda bulunan bu özellik, keşke tüm oyunlara eklense. Bu modda oyuna baştan başlıyorsunuz ama ilk bitirişinizde hangi silah ve güçleri aldıysanız onlar aynen kalıyor. Buna karşın, düşmanlar hem daha güçlü ve hızlı, hem de bıçaklı, kalkanlı varyasyonlar en basit dövüşlere bile dahil oluyor. Üstelik kimin size saldırmak üzere olduğunu gösteren mavi işaretler de ortalıktan kayboluyor ve dövüşler tamamen bir ustalığa dönüşüyor.
Rocksteady ikinci kez mükemmel bir oyun çıkarmış ortaya. Başından sonuna sizi başından kaldırmayan, bitirdikten sonra da devam ettiren, %100 bitirince de New Game+ ile yeniden oynamanız için sebep veren bir oyun var karşınızda. Resmen içerik taşıyor her yerinden. İkinci kez bravo!