L.A. Noire basitçe, 1940'ların ikinci yarısı ile 1950'lerde geçen bir polisiye dizisi. “Dizi” olarak lanse etmekte fayda var, çünkü yapımcı Rockstar Games'in bu oyun ile yapmaya çalıştığı tek şey de bu.
Cole Phelps ismindeki polis memurunun seneler boyunca başından geçenleri oynadığımız L.A. Noire, o dönemin Los Angeles'ında gerçekleşen “gerçek” olaylardan yola çıkıyor. Oyun boyunca oynadığımız davaların büyük kısmı o senelerde gerçekleşmiş davaların birer yansıması. Karakterimiz, pislik ve şiddet ile çevrelenmiş “melekler” şehrinde kötülük ile alakası olmayan az sayıdaki vatandaşlardan bir tanesi. [editor:Mutlu bir aile hayatı olan Phelps, trafik polisi olarak başladığı kariyerinde “detayları görebilme” yeteneği sayesinde büyük bir yükselişe geçiyor ve bu yükselişteki en büyük yardımcısı da oyuncular oluyor.]
Los Angeles'ın Rockstar Games tarafından oyuna aktarılma başarısı oldukça yüksek, beklentileri tamamen karşılayacak büyüklükte bir harita ve bu kadar büyük haritada tam anlamıyla yaşayan bir şehir. Anlaşılan Rockstar senelerdir yaptığı başarılı taktiği L.A. Noire için de hazırlamış görünüyor. Tabii bu noktada söylemek istediğimiz önemli bir ayrıntı var. Rockstar Games denildiğinde akla gelen GTA serisi ve Red Dead Redemption ile çok büyük farklara sahip L.A. Noire. Açık uçluluğa pek de sadık olduğunu söylemek mümkün değil.
L.A. Noire ile yapımcıların yapmak istediği tek şey, oyunculara mükemmel bir hikâye anlatarak bu hikâyeyi oynamalarını sağlamak. Bu yüzden de oyunun GTA veya Red Dead Redemption'ın sahip olduğu serbestliğe ihtiyacı yok. Oyunda çok az sayıda bulunması gerekilen mekan var ve bunlar ekstra puanlar kazandırmak dışında çok fazla işe yaramıyor.
Oyunda kimi konuşmaları çok dikkatli dinlemeniz gerekecek
Oyun hakkında söylenecek detaylardan ilki, oyunun birincil amacının oyuncuları büyük çatışmalara sokması ya da ilginç sahneler yaratarak oyuncuların kahkaha atmasını sağlamak olmadığı. Oyun boyunca izlemeniz gereken basit bir doğrultu var ve bu doğrultuyu izleyerek çözmeniz gereken onlarca dava. Bu cümleden oyunun biraz çizgisel bir yapıya büründüğünü çıkarabiliriz, çünkü oyunun bunu engellemek gibi bir derdi de yok. Red Dead Redemption'ı hatırlarsanız, bir kasabadan diğerine giderken yol boyunca birçok olayla karşılaşıyor ve bu olayların tamamen doğal olduğunu biliyordunuz. L.A. Noire'de de buna benzer bir yol izlemiş Rockstar Games. Polis arabası ile dava dışında şehir içerisinde gezerken polis telsizinden çeşitli yan görevler alıyorsunuz. Hız limitini aşmış bir arabayı takip etmek ya da ufak çaplı bir kazayla ilgilenmek gibi basit ama oyunu çizgisellikten az da olsa uzaklaştıran bu yan görevler Rockstar Games'in bildiği yoldan gittiğinin de bir göstergesi.
Hikâye konusunda çok da detaylı bilgi vermek istemiyoruz, çünkü oyunun sahip olduğu hikâye önce bilgi verip mahvedilmeyecek kadar detaylı ve güzel. Tabii hikâye boyunca güvenmeniz gereken tek kişinin ortağınız olduğunu ve oyundaki diğer karakterlerin hepsinden şüphelenmeniz gerektiğini bilmek gerekiyor. Melekler şehrinde zannedilenin aksine her yan karakter olayların içerisinde olabiliyor. Ama söylemekte fayda var, ana hikâye dışında gelişen bir yan hikâye de oyunda yerini alıyor. Ancak bu yan hikâye yapımcılar tarafından önünüze verilmek yerine, gidip onu bulmanız için haritanın çeşitli yerlerindeki gazetelere serpiştirilmiş durumda.
GTA IV'ün en iyi özelliklerinden bir tanesi şehrin “tam” anlamıyla yaşıyor oluşuydu. Bu geleneği Red Dead Redemption 'da devam ettirdi ve Rockstar Games bu iki oyundan kazandığı tecrübeyi birleştirip L.A. Noire'e aktarmış gibi duruyor. 1940'ların Los Angeles'ını oynamak yerine yaşıyor, çevrenizdeki insanların kendilerine ait birer hayatı olduğuna ilk saniyeden inanıyorsunuz. Ara sokaklardaki afişler, sokakta yürürken arka planda duyduğunuz diyaloglar, radyo spotları ve birçok şey dönemin Amerika Birleşik Devletlerini ve içinde bulunduğu durumu tamamen özetliyor.
Cinayet ve Şüpheliler
Oyunun polisiye bir çizgide ilerlediğini ve bu anlamda oyunculara verilmiş bir rol olduğunu artık biliyoruz. Peki ama bu rolün gerektirdiklerini tam anlamıyla nasıl yerine getireceğiz? Trafik polisliğinden dikkati sayesinden dedektifliğe yükselen karakterimiz ile karşılaştığımız davaları “gerçek” birer olaymış gibi algılamamız gerekiyor. Çünkü yapımcılar olayların gerçekçi olabilmesi için çok fazla çalışmış durumda. Herhangi bir olay ile alakalı ilk bilgileri aldıktan sonra olayın yaşandığı mekana gitmeniz gerekiyor. Burada arabayı isterseniz siz kullanıyor, isterseniz (harika bir seçenek olarak) ortağınıza anahtarı vererek onun kullanmasını istiyorsunuz.
Bulunan cesetlerin üzerini kontrol etmekte fayda var
Olay yerine vardığınızda yapmanız gereken ilk şey, siz oraya gidene kadar gönderilmiş ön ekiplerin bulduğu ipuçlarına ve varsa delillere göz gezdirmek. Zaten bulunan deliller yerinden oynatılmadan numaranlandırılmış oluyor. Tabii önden giden ekip çalışanları ne kadar iyi niyetli olursa olsun tüm detayları göremeyebiliyor. Bu durumda da sizin mekanı baştan sonra tekrar aramanız ve gözden kaçan delilleri elde etmeniz gerekiyor. Bunu yapmayabilirsiniz, ama davanın ilerleyen adımlarında çözüme yönelik deliller oldukça işinize yarayacak.
Bulduğunuz deliller ile alakalı bilgi toplama vakti geldiğinde, delilin özelliğine göre (kan testi, silah analizi vs) ilgili departmandan inceleme istiyorsunuz ve gelen sonuçlara göre daha kesin bilgiler ediniyorsunuz. Bundan sonrası, olası görgü tanıklarını ve varsa şüpheliler ile konuşmak. Şüpheliler ile konuştuğunuzda devreye Rockstar Games'in kullandığı yüz teknolojisi giriyor.
Oyun boyunca karşınıza çıkan karakterlerin birçoğu gerçek aktör ve aktrisler tarafından canlandırıldı. Yüksek çözünürlüklü kameralar ve veri alıcıları sayesinde tüm mimikler, el kol hareketleri ve işaretler oyuna gerçeğe tamamen uygun olarak aktarıldı. Toplamda 350'den fazla oyuncunun L.A. Noire için bir araya gelmesi ise oyun dünyasının alışık olduğu bir durum değil.
Kullanılan teknolojiye kısa bir bakış attığımıza göre şüpheli sorgulama kısmına geri dönelim. Sorgu odasına girdiğiniz andan itibaren şüphelinin yüz ifadelerine dikkat etmeli, verdiği cevapların doğruluğunu ya da yanlışlığını belirtecek ip uçları aramalısınız. Yönelttiğiniz bir soruya gereksizce agresif davranan birisinden kolayca şüphelenebilirsiniz belki, ama ya karşınızdaki “yalan söyleme” konusunda uzman bir şüpheliyse? Sorgu odasında olay yerinden topladığınız tüm bilgilerle giriyorsunuz. Varsa cinayete ait fotoğraflar ve olay mahalinde bulunan deliller ile birlikte not defterinizden görebileceğiniz soruları karşınızdaki şüpheliye yöneltiyorsunuz. Aldığınız cevaplara karşı nasıl bir davranış göstereceğiniz yine size bırakılmış durumda. Sorduğunuz bir soruya kaçamak bir cevap verip gözlerini de sizden kaçıran birine karşı daha saldırgan olabilir ya da suyuna giderek duygusal anlamda vurmaya çalışabilirsiniz.
Tabii size mantıklı gelen her davranış biçimi sorunsuz şekilde işlemiyor. Sert çıktığınız bir şüpheli kendini tamamen kapatıp olay hakkında herhangi bir bilgisi varsa bile bunu söylemiyor. Aradaki ince çizgiyi iyi anlamakta fayda var, yoksa olayları çözme süreci oldukça uzayabilir. Bu konuda yapımcıların oyunculara oldukça yardımcı olduğunu söylemek de lazım. Çünkü düşük zorlukta oldukça kötü bir delil toplama süreci geçirseniz, hatta sorgulama esnasında da pek başarılı olmasanız da bir şekilde oyun sizi suçluya mantıklı şekilde yönlendiriyor. Şüpheliler ağızlarından bir bilgi kaçırıyor ya da diğer departmanlardan olayın çözülmesi için önemli olan bir bilgi geliyor.
Delilleri topladıktan ve şüpheliler ile konuştuktan sonra elinizdeki bilgiler davayı çözümlemek adına yeterliyse gidip gerçek suçluları bulmak için bir dizi aksiyon yaşıyorsunuz. Bu aksiyon kimi zaman bir araba kovalamacası olurken kimi zaman çatışmaya dönüyor. Zaten oyunun zayıf olduğu kısımlardan bir tanesi de “aksiyon” kısımları. Evet, bir kovalamacada oldukça heyecanlanıyorsunuz ama oyunun size vaat ettiği aksiyon havasına giremiyorsunuz. Yani oyunun “dedektiflik” kısmı aksiyon kısımlarına göre çok daha ilgi çekici.
Oyunun araştırma sürecinde oyunculara yardımcı olduğunu söyledik. Bunu ise çözdüğünüz önceki olaylardan ya da yaptığınız yan görevlerden kazandığınız “intuition points” yani sezgi puanları yoluyla gerçekleştiriyor. Bir olay yerinde delil bulma konusunda sıkıntı yaşıyorsanız, yeterli puanınız varsa kullanarak çevredeki bulunmamış delillerin yerini haritanızda görebiliyorsunuz. Böylece hiçbir detayı kaçırmış olmuyorsunuz. Ya da sizi zorlayacağını düşündüğünüz bir sorgu esnasında kullanarak şüpheliye sorduğunuz kişiye sorduğunuz sorunun “doğru” cevabını alabiliyorsunuz.
Gözleriniz hep konuştuğunuz kişilerde olmalı
Merhaba, ben Aaron Stat.. Cole Phelps!
Yukarıda oyunda kullanılan yüz tanıma teknolojisinden bahsettik. Bu durumu biraz daha açmak gerekirse, oyunun tanıtım süresince en fazla atıfta bulunulan teknolojik özelliği bu idi. Tabii bu kadar abartılmasının altı kesinlikle boş değil, zira yukarıda da söylediğimiz gibi gerçekten çok sayıda oyuncu bu oyun için bir araya geldi ve tüm mimikleriyle oyuna aktarıldı. Zaten ana karakterimiz olan Cole Phelps de Mad Men dizisinden tanınan Aaron Staton.
Oyunun genel anlamda “dizi film” türüne daha yakın olduğunu söylemekte fayda var. L.A. Noire kesinlikle basit bir aksiyon oyunu değil. Anlatımı, kullandığı teknikler ve barındırdığı hikâye ile çok başarılı bir dizinin oyun versiyonunu andırıyor.
Oyunun teknik anlamda eleştirilecek tek özelliği de grafikleri. Rockstar Games'in yüz animasyonlarına gösterdiği özeni grafiklerin geneline göstermediği açık, GTA IV'ün sahip olduğu o “yumuşak” grafikler ne yazık ki L.A. Noire'de yok. Tabii bu durum göze batmıyor bile, çünkü oyunun atmosferi oyuncuları bağlayacak kadar güçlü, bu durum da diğer teknik detayların yardımıyla grafiklerin dikkat çekmesini engelliyor. Tabii bunun yanında oyunun PC versiyonunun “30 FPS” ile sınırlandırılması da can sıkan bir nokta.
Ses ve müzikler konusunda Rockstar Games tüm oyunlarındaki kalitesini aynen devam ettiriyor. Araba sürerken radyodan gelen tınılar tam da dönemin Amerikasını anlatıyor oyunculara. Bunların dışında karakter seslendirmeleri animasyonların da desteği ile o kadar gerçekçi ve kaliteli geliyor ki kulağa, ara sıra bir dizi izliyormuş gibi hissedebiliyorsunuz. Üstelik seslendirme konusundaki özen neredeyse oyun boyunca karşılaştığınız tüm yan karakterlere eşit şekilde uygulanmış gibi.
Toparlamak gerekirse, oyun boyunca haritanın boşluğundan şikayet edeceksiniz. Ama bunu yapmaya başladığınızda farklı bir şeyi de fark edeceksiniz. Rockstar Games L.A. Noire'i yaparken bir GTA çizgisinde ilerlemek istememiş. Ya da bir RDR'nin farklı düzenini kullanmak. Rockstar Games'in L.A. Noire ile yapmak istediği şey, yazdıkları mükemmel senaryoya uygun bir hava yaratma ve olabildiğince oyuncuları bu havadan çıkartmadan kafalarındakini anlatmak. Bunu da sonuna kadar başarmışlar L.A. Noire. Konsollardaki başarısının ardından PC'lere de gelen L.A. Noire'e kesinlikle şans vermelisiniz. Son dönemin en ilginç ve kaliteli yapımlarından bir tanesi kesinlikle.