Son dönemdeki en başarılı örneği olan Uncharted serisinin konsolda kazandığı başarılara benzeyen başarılar elde eden, özellikle bilgisayar platformlarındaki “aksiyon” türünü yeniden canlandıran ve bir nevi altın dönemini yaşatan bir seri var ki, yıllardır tarihten aldığı olayları harika şekilde yansıtmasıyla oyuncuların gönüllerinde büyük bir yere sahip.
Temelde günümüzde yaşayan Desmond Miles'ın hikâyesini anlatan Assassin's Creed, tarihi gerçeklerin alternatif şekilde tekrar yorumlanması sonucunda ortaya çıkan bir hikâyeye sahip. Desmond'ın kaçırıldıktan sonra, “Animus” ismi verilen bir makineye bağlanması ve bu makine sayesinde atalarının anılarını görmesi üzerine kurulan seri, ilk oyunda Desmond'ın “Altair” ismindeki atasının yaşadıklarını anlatmış ve bizleri Üçüncü Haçlı Seferi dönemine götürmüştü. Assassin's Creed 2'de ise bu sefer Desmond'ın anılarına şahitlik edeceği atası Ezio'ydu. Ezio ie 15. YY'da Floransa Cumhuriyeti'nde yaşayan bir suikastçiydi. İkinci oyunun devamı niteliğinde olan Brotherhood 2010'da çıkmış, geçtiğimiz sene ise İstanbul'da geçen ve üç karakteri de yönlendirebildiğimiz Revelations bizlerle buluşmuştu.

Bir senelik aranın ardından Assassin's Creed kaldığı yerden devam ediyor. Yeni oyunda konuk olduğumuz tarihi dönem, tam olarak Amerikan İç Savaşı'nın geçtiği yıllar. Bu sefer karşımızda, Desmond'ın başka bir atası olan Connor var. Connor, Amerikan Devrimi sırasında o topraklarda yaşayan ve diğer karakterler gibi Tapınakçılar ile savaşan bir karakter. Ancak oyun boyunca Connor'ın herhangi bir tarafı olmuyor. Yeri geldiğinde Amerikalılar ile, yeri geldiğinde de İngilizler ile savaşıyor ve bunu da kendi amaçlarınız doğrultusunda yapıyorsunuz.
Her şeyden önce, Assassin's Creed III'ün önceki oyunlara oranla çok daha detaylı olduğunu söylemekte fayda var. Hem içerisinde dolaştığınız haritalar çok daha büyük, hem de bu haritaların belirlediği şehirler daha fazla yaşıyor. İnsanların günlük meseleleri var, hali hazırda ülke bir iç savaşın içerisinde ve bunu da halk arasındaki konuşmalardan anlayabiliyorsunuz. Bu detaylar arasında, hem ana hikâyeyi takip edip ana görevleri gerçekleştiriyor, hem de sıkıldığınız zamanlarda çok fazla yan görev seçeneği arasında bazılarını seçip oynayabiliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse, birçok gemi simülasyonundan çok daha iyi kalitede tasarlanan gemi savaşlarına katılabilir, şehrin farklı noktalarına dağılmış eşyaları toplayabilir ya da belirli bölgelerde hüküm süren Tapınakçıların egemenliğini bozmak için savaşabilirsiniz. Bu yan görevlerin tamamı, yapımcılar tarafından ana hikâyeden sıkılma riskine karşı oluşturulmuş durumda.
Assassin's Creed III, oynanış süresi olarak serinin önceki oyunlarına göre oldukça uzun. Hatta oyunun “eğitim” diyebileceğimiz görevleri bile 3-4 saatlik bir zaman alıyor ki bu ekran başında sıkıcı anları beraberinde getiriyor. Zira eğitim bölümleri uzadıkça oyun sizi esir alıyor, en ufak hatanızda koskoca bölümü tekrar oynamak zorunda kalıyorsunuz. Bu da çıkmadan önce “özgür oynanış” diye bağıran bir AC3'e oldukça ters düşüyor. Elbette yeterli sabrı gösterir ve eğitim havasındaki bu bölümleri geçerseniz, yapımcıların asıl emek verdiği ve gerçekten güzel olan bölümlere daha sonra ulaşıyorsunuz. Bu noktadan sonra yönlendirdiğiniz karater Connor ile tamamen serbestsiniz. İsterseniz yakınlardaki ormanlara girip bir ağaçtan diğerine zıplayarak zaman geçirin, isterseniz ana görevleri yapın, isterseniz de yan görev zenginliğinin içinde boğulun.

Ana hikâyenin görevleri genel anlamıyla bilgi toplama, uygun zamanı kollama ve ilgili hedefi öldürme üzerine kurulu. Tabii oyun bu kadar çizgisel bir yapı sunmuyor oyunculara. Her görevin kendine özel detayları, diğerlerinden ayrılan noktaları var ve bu sayede “aynı görevleri yapıyormuş” gibi bir hisse kapılmıyorsunuz.
Oynanış anlamında oldukça yenilikçi olan AC3, aynı zamanda serinin en iyi durumda olan üyesi de oluyor. Artık dövüş sistemi tekdüze değil. Bunun yerine düşmanlarınız ikişer ikişer saldırabiliyor. Bu durumda sizin yapmanız gereken, oyuna yeni dahil edilen “kontra saldırı” sistemini devreye sokmak. Bu sistem sayesinde iki düşman birden saldırdığında önce onların ataklarını karşılamalı, daha sonra ya saldırarak ya da kaçarak onları etkisiz hale getirmelisiniz. Bu “kontra saldırı” sistemi Assassin's Creed'e gelen en büyük eleştirilerden bazılarını da ortadan kaldırıyor.
Oynanışa dair diğer yenilik ise, artık tırmanma eyleminin oldukça kolaylamış olması. Tek tuşa basılı tutarak tırmanabiliyor, tek tuş yön tuşları sistemiyle kesintisiz bir animasyon içerisine girebiliyorsunuz. Ağaçlardan kayalara artık çok farklı tırmanma sahasına da sahibiz. Üstelik geliştirilmiş animasyonlar sayesinde karakterimizin önceki oyunlara göre daha kesintisiz bir tırmanma eylemi gerçekleştirebiliyor.
Assassin's Creed serisinin Brotherhood ile kazandığı çoklu oyunculu modu üçüncü oyunda da yer alıyor. Önceki oyunlarde yer alan “Assassin” modu daha geliştirilmiş ve sorunsuz hale getirilmiş durumda. Hatırlayacağınız gibi, bu moddayken diğer oyunculardan önce hedefinizi öldürmek için çabalıyorsunuz. Üçüncü oyunla gelen yeni çoklu oyunculu mod ise, “Wolf Pack” ismini alan co-op modu. Bu moda girdiğinizde, bir arkadaşınız ile birlikte NPC'leri öldürerek yüksek skor elde etmeye çalışıyorsunuz.

Geliştirilmiş grafik motoru sayesinde serinin en iyi gözüken oyunu ünvanını da kazanıyor Assasin's Creed III. Özellikle karakter modellemeleri ve NPC'lerin çizimleri oldukça kaliteli ve tatmin edici. Tabii grafik konusunda oyunun bazı kusurları da yok değil. Özellikle uzaktaki insan ve hayvanların sonradan yüklenmesi, bina çizimlerinin yetersiz ve özensiz gözükmesi gibi sıkıntılar Assassin's Creed III'ün atmosferine darbe vuruyor. Görünmez duvarların ve ara sıra ortaya çıkan grafik hatalarının da atmosfere olumsuz etki ettiğini söyleme mümkün.
Bunun dışında seslendirmeler de serinin genel kalitesini devam ettiriyor. Müzikler konusunda zaten seri hiçbir zaman yeterli olmumış olsa da, üçüncü oyun bu konuda da seriye oranla bir adım daha önde.
Toparlamak gerekirse, zaten son dönemlerin en büyük serilerinden biri olan Assassin's Creed'in son üyesi AC3, 2012'nin son aylarında piyasaya çıkıp yılın oyunu olmaya aday olabilecek bir potansiyele sahip. Desmond'ın Amerikan İç Savaşı döneminde yaşayan atası Connor'u yönlendirdiğimiz AC3'ü oynamadan geçmeyin.